Bosna Hersek'in Kahramanı Aliya İzzetbegoviç'in Ahlak Tasavvuru Nedir mi? İşte Bu....
Aliya İzzetbegoviç'in Ahlak Tasavvuru'nu Sizlere Sunmak İstedim...
Giriş
Bu yazımızda alışılagelmiş ahlak tasavvurlarının dışında, önemli bir şahsiyet olan Aliye İzetbegoviç merkezli bir ahlak tasavvurunda nasıl düşündüğünü ve nasıl yol izlediğinden bahsedip, sonra ise kalın yazılmış yerlerde de kendi yorumlarımı katmış olacağım.
İzetbegoviç ’in Ahlak Tasavvuru
Aliya gibi şemaya bakarsak vazife ve menfaat ikilisinin kesinlikle örtüşmesinin söylenemeyeceğini, sadece itidal yolunu bulamayıp vazifenin menfaatleştirilmesini kasteder. Asıl olanın vazifenin ikame ettiği mekânda veya düşünce de menfaatin olmaması gerektiğini, yine aynı şekilde menfaatin bulunduğu yerde de vazifenin bulunmadığını zikreder. İki olguyu ise saf vazifenin ahlaka sımsıkı bağlı olduğu, menfaatin ise ahlak konusuna ters düştüğü ve bir ilginin olmadığını belirtir. Ahlak kavramının işlevsel ve ölçülü olmadığını, yani ölüme giden birini ölümden döndürmek için onunda tehlikeye kurtaramayacağını bilerek de olsa gitmesi ve sonuç olarak kurtaramaması olayı onun bu fiili yapmasında değerinin, göz ardı gelinmesi nasıl olabilir örneği ile bağdaştırılabilir. Sonucu ister başarılı ister başarısız olsun, bu gayretin akıbeti, ona aslını katan şeyin ahlak olmasından ibarettir. Nasıl ki, Mona Lisa tablosuna yüzeysel bakıldığında sıradan bir kadın resmi gibi görünüyorsa, onu önemseten şeyin içindeki sır olgusunda saklı olduğudur. İnsanın ahlakı da bence sırdır ki bu sırrı bilmek ile her şeyin başlangıcı olabilir. Çünkü sadece bir meselede ahlak olmayıp; bence doğa ahlakı, iş ahlakı vd. gibi ahlak birçok alanda değil, ahlakın birçok alanında çevre vardır mantığını benimsemekteyim. Yani hayatta ahlak değil, ahlakta hayat vardır.
Doğa da varlıklar bizden bağımsız objektif şekilde bulunmaktadır. İster farkında olalım ister olmayalım, sevsek de sevmesek de bize bağlı olmamasını Ahlak tarafından maddi sahihliğin anlamsızlığını söyler. Bu şeyler ahlaki boyutta sayılmazlar. Bunlara aksi olarak da insanların içsel evreninde de sübjektif yönler vardır, ama doğa için varlığı olmaz. Herhangi bir insanın hayatı hangi çerçeveden göreceği konusu tamamıyla zatı ile ilgilidir. Özgürlükte aslında bunu ortaya çıkarmakla başlar. Özgürlüğün özü kendi sübjektiflerini bakış açınla ortaya çıkarman veya düşünmendir. Bir insan ancak kendi, kendileriyle özgürdür. Yani özgürlük her ne kadar diğer insanların haklarına karışmadan belli bir sınırda da olsa, kendinin düşüncelerini aktarmaktır. Niyet ve amel bakımından, insanın aklında genel geçer iyiliklerin (genel geçer iyilik tartışması bir yana, olduğu yönündeki kanaatim ile) olması, amellerine de işleyecek değildir. Tabi ki insanın fikri neyse zikri de odur düşüncesine ters olsa da ahlak işte tam da bu noktada araya girer. İlk maddede bahsetmiş olduğumuz menfaat kavramına ilişkili olarak, zihninde ki iyiye meyil etmiş olsa bile o çıkarından ahlak kavramı ile vazgeçip geçmeme olayına verdiği cevaptır, yani bu cevapta o kişinin fiilidir. Hangi seçeneğini seçtiği ile alakalıdır. Bu yüzden her zaman kişinin fikri ne ise zikri de o değildir. Bir kişi hiç niyet ve amelinde kötü şeyler beslemiyorsa zaten onun için kolaydır. Çünkü onun için başka seçenek olmadığından iyiyi kolayca seçecektir. Asıl maharet ise hem iyinin hem de kötünün bilincinde olup iyi olanı seçmek asıl ahlaktır. Seçenekleri sunacak olursak;
- İyi niyet, iyi fiil
- Kötü niyet, kötü fiil
- İyi-Kötü niyet, iyi fiil
- İyi-Kötü niyet, kötü fiil olarak kendimce sıralamak mümkündür.
İnsanların geçmişten bu yana toplumsal olsun veya olmasın her alanda zorla terbiye yapılması söz konudur. Zorla terbiye aslında sadece kişinin özünde olan iyilik ve kötülüğü ortaya çıkarma yani fiilde işe yarar. Eğitim denilen şey kişinin düşünsel ve ruhi olarak aslında ahlakiye yakınlaşması ve ahlaklanmasıdır. Zorla terbiye verdiğiniz kişinin maddi olarak karşılık ve gelişimini alabilirsiniz ama zihni düşünce ve yapısını özünden değiştirmiş olmamakla beraber iyileştiremezsiniz. Zaten bu yüzden fikirler yaşamaz mı? Örneğin Sabetay Sevi Osmanlı’ya yakalandıktan sonra, öleceğini bildiği için (ceza da zorla terbiye çeşitlerinden biridir ki) Müslüman olmadığı halde Müslüman’ım deyip üst makamlara gelmiş, fakat gizliden gizliye de kendi misyonerlik faaliyetlerini sürdürmüştür. Örnekte de olduğu gibi zorla terbiyenin olmadığını görmekteyiz. Bunun nedeni onların tefekkür edememesi, yapılan şeye adapte olması ve alışması ile alakalıdır. Örneğin, kaplumbağa terbiyecisi portresinden de anlaşılacağı gibi, hayvan eğitiminde kullanılır. Zorla terbiye hayvanlarda eğitim iken, insanların eğitimi ise yalın olarak eğitim kelimesiyle özleşmektedir. O yüzden hayvanlarda karşılığı olan eğitimi değil, asıl olan özünden dönüşüm eğitimini vermektir.
Et ve tırnak ne ise, ahlak ve insanın hürlüğü bunun gibidir. Özgürlüğün sınırları aşıldığında, ahlakın ve düşüncenin de sınırları aşılmış olur. Akıl ile özgürlük ilişkisi ise, bir köle iken istediğini yapamama veya istediğini yapabilme gücün varken akıl sahibi olamama ile doğru orantılıdır. Ahlak ile de özgürlük ilişkisi, sen bir kölesin özgürlüğün yok ve ahlaki bir eylem yapamazsın, çünkü verilen emire karşı boyun eğersin, ancak bu sefer ahlakın yok özgürsün ama ahlaki olarak özgür olmuş olamazsın. Yani insan aklının girdiği yerde özgürlüğün olmaması gibi bir şey söz konusu olmadığından ve ahlakında içerisinde bulunmasından ötürü bu açıklamaları yapmış bulunmaktayım. Akıl yalnızca varlıkların varlıklar ile münasebetini inceler ve saptar. Ama işte bu inceleme işleminde ve saptama esnasında gene ahlaki boyut devreye girer ve ahlaki seçiciliği ortaya çıkarır.
Genel ve kimine göre doğru veya yanlış olarak Ahlak, dine dayandırılır. Aslında din ile ahlak birbiri ile bir değildir. Tekil ve devinimsel olarak Ahlak, yalnız dine bağlı değildir. Ama ahlakın olması içinde din olması gerekir, der. İkisinin kesişim noktası ise, dünyayı daha güzel ve yaşanabilir hale getirmeleridir. Din asli olarak dünya da insanlar arası ilişkiyi iyileştirmek ve düzenlemek üzerine de kuruludur. Toplumsal ilişkileri düzenleyen yasaları da barındırır. Din olmadan da Peygamber’in nasıl ki “Bir insanı öldürmek, bütün insanlığı öldürmek gibidir” ve “Kendine yapılmasını istediğin bir şeyi başkasına yapma” hadisi üzerine, Peygamber gelmeden de bu düşüncenin birisi tarafından söyleneceğini göz önünde bulunursak ki böyle bir Peygamber’in ümmetiyiz; din olmadan da ahlaki davranışların dini boyutlu olmadığını bu şekilde anlayabiliriz. Ahlak da aynı din gibi toplumsal birlikteliği düzenler. Zaten din, temelde insanları özüne döndürmek isteyen ahlakı nasıl ortaya çıkaracağına dair şeylere yöneltir. Asıl kilit nokta burada ahlaktır. Eğer ahlak olur ise zaten dininde amacı budur ki, ahlak yolu ile düzenleme yapmasıdır. Din insanları birleştirme de ahlakı kullanır, ahlakta zaten bu birleştiricinin kendisi murad edilen şeydir.
KAYNAKÇA
- İzetbegoviç, Aliya. Doğu Batı Arasında İslam”. Çev. Edina Nurikiç. 1.Cilt. İstanbul: Ketebe Yay., 1. Basım, 2019.