HZ. DAVUD’UN İMTİHANI


Hz. Adem’in için yasak meyveyi yemek, Hz. Musa’nın bir Kıpti’yi öldürmesi gibi başka peygamberler de nasıl imtihan edilmişse Hz. Davud (a.s) için de onun imtihanı olan bir olaydan bahsedeceğiz.
HZ. DAVUD’UN İMTİHANI

“Duvarı Aşarak Davud (a.s)’un Huzuruna Gelen İki Hasım Olayı”

Olayı izah etmeye çalışalım. İsrailoğullarında çok iyi bilinen bir gelenek vardı. Buna göre bir erkek karısından başkası lehine vazgeçebilirdi. Eğer birisi bir başkasının karısını görür ve meylederse, kadının kocasından onu isterdi. Kocası da karısını boşardı ve iddet müddeti dolunca onu nikahına alabilirdi. İsrailoğullarına göre bu iyi bir davranıştı. Davud (a.s)’da bu geleneğe uygun olarak Uriya’ya karısı Bint Şeva’yı boşattırdı ve iddeti bitince onunla evlendi. Kadın Hz. Davud’dan hamile kaldı ve peygamber olacak olan Hz. Süleyman’ı doğurdu. Halbuki Hz. Davud’un sarayında 99 tane nikahlı hanımı vardı. Allah; Yahudi dininde helal olsa bile onun Uriya’nın karısını boşatmasını hoş karşılamadı. Çünkü Davud (a.s)’un sarayında 99 hanımı vardı ve o kadın Uriya’nın tek hanımı idi. Bu yüzden Yüce Allah, Cebrail ve Mikail (a.s)’i bazı meleklerle birlikte insanoğlu suretinde birbirinde davacı kişiler sıfatıyla Hz. Davud’a gönderdi.

Olayın sonrası Kur’an-ı Kerim’de şu şekilde anlatılmaktadır:

وَهَلْ أَتَاكَ نَبَأُ الْخَصْمِ إِذْ تَسَوَّرُوا الْمِحْرَابَ ﴿٢١﴾ إِذْ دَخَلُوا عَلَى دَاوُودَ فَفَزِعَ مِنْهُمْ قَالُوا لَا تَخَفْ خَصْمَانِ بَغَى بَعْضُنَا عَلَى بَعْضٍ فَاحْكُم بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَلَا تُشْطِطْ وَاهْدِنَا إِلَى سَوَاء الصِّرَاطِ ﴿٢٢﴾

“Davalaşanlara dair bilgi sana ulaştı mı? Bu adamlar mâbedin duvarına tırmanıp Dâvûd’un yanına girmişlerdi. Dâvûd onları görünce telâşlanmıştı. “Korkma” dediler, “Birimizin diğerini haksızlık etmekle suçladığı iki davacıyız biz. Aramızda âdil bir hüküm ver; doğruluktan sapma, bize de doğru yolu göster.” (Sad, 21-22) Rivâyet olunuyor ki, Allah, Hz. Davud'a, iki insan suretinde iki melek gönderdi. Deniliyor ki, bunlar Hz. Cebrâîl (a.s) ile Hz. Mikâil idi. Bunlar, Hz. Davud'un yanına girmek istediler; fakat onu ibâdet gününde buldular ve muhafızlar, onları engellediler. Bunun üzerine yanlarında bulunan meleklerin yardımıyla duvarlara tırmandılar. Hz. Dâvûd, hiçbir şey duymadan bir de baktı ki, önünde iki kişi oturmuş. Bu hal karşısında Hz. Dâvûd, korkuya kapıldı. Çünkü onlar, âdetin hilâfına yukarıdan inmişlerdi; muhafızlar da kapıda bekliyorlardı ve dâvalara bakmak, hükümet etmek günü de değildi.

İbn Abbâs (r.a) diyor ki: "Hz. Dâvûd, zamanını dörde ayırmıştı: bir gün ibâdet içindi; bir gün dâvalara bakmak ve hükümet etmek içindi; bir gün kendi özel işleri içindi ve bir gün de vaaz ve nasihat içindi.

"Korkma! Birimiz, öbürüne haksızlık etmiş iki davacıyız. Artik aramızda adaletle hükmet; haksızlık etme ve bize doğru yolu göster!" dediler."

اِنَّ هٰذَٓا اَخ۪ي لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً وَلِيَ نَعْجَةٌ وَاحِدَةٌ فَقَالَ اَكْفِلْن۪يهَا وَعَزَّن۪ي فِي الْخِطَابِ

“Şu adam benim kardeşim. Onun doksan dokuz koyunu, benim ise bir tek koyunum var. Buna rağmen ‘Onu da bana ver’ dedi ve bu tartışmada bana baskın çıktı.” (Sad, 23) O halde dava nedir? denirse İşte şu, mecliste hazır bulunan zat benim kardeşimdir. Melek olduklarına göre din kardeşi veya arkadaşı diye tefsir edilmiştir. Fakat zorunlu değildir. Onun doksan dokuz na'cesi var.

"Na'ce", dişi koyuna ve dişi sülüne denildiği gibi, kadına da istiare edilir. Dişi koyun, kinaye olarak, kadın anlamında da kullanılmaktadır. Kinaye ile ta'rîz, maksadı daha iyi anlatmaktadır. Benim ise bir tek na'cem vardır. Böyle iken onu benim nasibime bırak, dedi ve hitapta bana ağır bastı. Söyleşmede yahut aday olmada hatırlı geldi, üstün çıktı.

قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ اِلٰى نِعَاجِه۪ۜ وَاِنَّ كَث۪يراً مِنَ الْخُلَطَٓاءِ لَيَبْغ۪ي بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَل۪يلٌ مَا هُمْۜ وَظَنَّ دَاوُ۫دُ اَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعاً وَاَنَابَ

“Dâvûd şöyle dedi: “Senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle doğrusu sana karşı haksızlık etmiştir. Zaten aralarında ortaklık ilişkileri bulunanların çoğu birbirine haksızlık ederler; yalnız iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapmakta olanlar böyle değildir; ama onlar da o kadar az ki!” Dâvûd (böyle bir temsil ile) kendisini sınadığımızı anladı. Bunun üzerine Rabbinden kendisini bağışlamasını dileyerek secdeye kapandı ve bütünüyle O’na yöneldi.” (Sad, 24) Hz. Dâvûd, hükümet meclisinde cereyan edenlerden bunu anlamıştı. Deniliyor ki, Hz. Dâvûd, aralarında hükmedince, onlardan biri arkadaşına bakıp güldü ve sonra onun gözleri önünde semaya yükseldiler, işte o zaman Hz. Dâvûd, Allah'ın, kendisini imtihan ettiğini anladı.

Bu imtihanda temsilî yol tercih edilmiş, çünkü uyarıda daha etkilidir. Zîrâ bundaki tefekkür, gaye şuuruna götürdüğü zaman, nefsinde ve kalbinde çok daha büyük tesir bırakır ve hatasından uyanmaya daha fazla etkili olur. Ayrıca bu temsilde, Hz. Davud'un yanlışı da açıkça anlatılmamış olur ve bunun açıkça anlatılmaması, haya edilen yakışıksız şeylerden olduğuna da işaret edilmiş olur.

فَغَفَرْنَا لَهُ ذٰلِكَۜ وَاِنَّ لَهُ عِنْدَنَا لَزُلْفٰى وَحُسْنَ مَاٰبٍ

“Biz de onu bağışladık. Kuşkusuz yanımızda onun yüksek bir makamı, güzel bir geleceği vardır.” (Sad, 25) Biz de onun için kendisine onu, o zannını veya zannettiğini bağışladık. Demek mülkünün sağlamlığı ve kuvveti, surdan aşılıp, mihraba girilivermesine engel olmadığı gibi, öyle bir fitne manzarası görülünce de "evvab" olan Davud, derhal tevbe ve istiğfar ile Allah'a yönelmede gecikmemiş ve hemen Allah'ın mağfiretine ermiştir. Zannettiği fitne meydana gelmemiş, sadece bir ibret dersi olarak kapanmıştır. Bu kıssa münasebetiyle birçok sözler edilmiş, masallar söylenmiştir. Onun için Hz. Ali'nin: "Her kim Davud hadisesini hikayecilerin rivayet ettiği gibi anlatırsa ona yüz altmış deynek vururum." dediği naklediliyor. Çünkü bazı hikayeciler Hz. Davud için yakışıksız ithamlarda bulunmuşlardır. Özellikle Cenab-ı Hak buyuruyor ki: Ve şüphesiz ki, ona yüce huzurumuzda mutlaka bir yakınlık ve bir dönüş yeri güzelliği, sonunda varacağı güzel bir merci, cennette güzel bir makam vardır.

يَا دَاوُ۫دُ اِنَّا جَعَلْنَاكَ خَل۪يفَةً فِي الْاَرْضِ فَاحْكُمْ بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعِ الْهَوٰى فَيُضِلَّكَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَضِلُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ۟

“Ey Dâvûd! Biz seni yeryüzünde halife yaptık; onun için insanlar arasında adaletle hükmet; nefsin isteklerine uyma, sonra seni Allah yolundan saptırır. Kuşkusuz, Allah yolundan sapanlara, hesap verme gününü unutmaları yüzünden çok ağır bir azap vardır.” (Sad, 26) Onun için kendisine şöyle hitap edildi: Ey Davud! Şüphesiz ki biz seni yeryüzünde bir halife yaptık. Yani kendi keyfine göre asaleten hüküm vermek için değil, Allahü Teâlâ'nın adına izafetle, O'nun hükümlerini yürütmekle görevli ki, Âdem'in yaratılışının hikmeti de bu idi. Şimdi insanlar arasında hak ile hüküm ver. Çünkü halifeliğin mânâsı budur. Ve hevaya tabi olma. Nefsin arzusu arkasından gitme, keyfe göre hükmetme ki, seni Allah'ın yolundan şaşırtmasın. Çünkü Allah yolundan sapanlar; Firavunlar gibi hüküm kendilerinin zannederek Allah'ın hükümlerinden başkasını tatbike çalışanlar, hesap gününü unuttukları için kendilerine çok şiddetli bir azab vardır.

Muhyissünne, İbni Abbas, Ka’b el-Ahbar ve diğerlerinden (a.s) Hz. Davud’un secde esnasında ettiği dua nakledilmiştir. Rivayete göre Hz. Davud bundan sonra bu duayı sürekli tekrarladı. Bu duayı da sizlerle paylaşmak istiyorum.

“ Yarattıklarını istediği gibi imtihan eden en büyük melikin şanı yücedir. Nuru yaratan, kalpler arasında engeller koyan, nurun yaratıcısını tenzih ederim!

İlahi! Düşmanım İblisle aramdan çekildin. Onun fitnesiyle baş edemedim. Benden vaz mı geçtin ey nurun yaratıcısı Yüce Allah’ım!

İlahi! Beni Sen yarattın ve yaratacağını önceden biliyordun, benim bir dahlim yoktur ey nurun yaratıcısı Yüce Allah!

İlahi! Kıyamet günü yüzüne nasıl bakacağım?

İlahi! Bir kul kimden mağfiret diler? Onun efendisinden başka efendi var mıdır? Ey nurun yaratıcısı Yüce Allah!

İlahi! Gök gürültüsüne dayanamıyorum, cehennemin sesine nasıl tahammül ederim. Ey nurun yaratısı Yüce Allah!

İlahi! İşlediği o büyük günahtan dolayı Davud’a yazıklar olsun. Ey nurun yaratıcısı Yüce Allah!

İlahi! Günahımdan senin rahmetine dayanarak mağfiret diliyorum. Basitliğimden dolayı beni rahmetinden uzak tutma! Ey nurun yaratıcısı Yüce Allah’ım!

İlahi! İşlediğim günahtan ötürü senin çehrenin nuruna sığınıyorum. Ey nurun yaratıcısı Yüce Allah!

İlahi! Günahlarımla birlikte sana koştum ve hatamı itiraf ediyorum. Beni ümitsizliğe kapılanlardan eyleme, kıyamet günü beni mahzun bırakma. Ey nurun yaratıcısı Yüce Allah!

İlahi! Davud’a yazıklar olsun, Davud’a yazıklar olsun, Davud’a yazıklar olsun. Ey nurun yaratıcısı Yüce Allah!

İlahi! Mizanlar eşit kurulduğunda Davud’a yazıklar olsun, ey nurun yaratıcısı Yüce Allah!

İlahi! Günahıyla birlikte zulme uğrayanın önüne atıldığında Davud’a yazıklar olsun, ey nurun yaratıcısı Yüce Allah!

İlahi! Günahkarlarla birlikte yüzüstü cehenneme sürünürken Davud’a yazıklar olsun, hem de çok yazıklar olsun. Ey nurun yaratıcısı Yüce Allah!”

Hz. Davud işlediği suçu çok büyük bir günah olarak görüyordu. Affedildiği bildirilinceye kadar (Sad, 25) duasını sürdürdü.

Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

Tepkileriniz Nedir?

like
0
dislike
0
love
0
funny
0
angry
0
sad
0
wow
1

Bir Yorum Yaz