
“وَاِلٰى ثَمُودَ اَخَاهُمْ صَالِحًاۢ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ قَدْ جَٓاءَتْكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْۜ هٰذِه۪ نَاقَةُ اللّٰهِ لَكُمْ اٰيَةً فَذَرُوهَا تَأْكُلْ ف۪ٓي اَرْضِ اللّٰهِ وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُٓوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ”
“Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin; sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir. O da, size bir mucize olarak Allah'ın şu devesidir. Onu bırakın, Allah'ın arzında yesin, (içsin); ona kötülük etmeyin; sonra sizi elem verici bir azap yakalar.” (A’raf, 73) Hz. Salih, Nuh Peygamber’in Sam isimli oğlunun soyundan geliyordu. Kabilesi Şam’la Hicaz arasında yer alan Hicr bölgesine yayılmıştı. Bu insanlar uzun ömürlüydüler. Evlerini taş, tuğla ve kerpiçten yapıyorlardı. Oldukça refah bir hayat sürüyorlardı. Bulundukları bölgede de ne deprem oluyordu ne de onlara bir hastalık geliyordu. Ancak bu insanlar putlara tapıyorlardı. Allah onlara Salih b. Ubeyd’i peygamber olarak gönderdi. Ancak halkı ona Şuara suresi 253-256 ayetlerinde anlatıldığı üzere şöyle söyledi: “Sen ancak büyülenmiş kişilerdensin. Sende sadece bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bize bir mucize getir.” Yani ne kral ne meleksin, sende bizdensin. Allah da bir kayanın içinden çıkan dişi bir deveyi mucize olarak gönderdi:
“قَالَ هٰذِه۪ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍۚ”
“Salih: İşte (mucize) bu dişi devedir; onun bir su içme hakkı vardır, belli bir günün içme hakkı da sizindir, dedi.” (Şuara, 155) ayetin devamında ise eğer o dişi deveye zarar verirlerse Allah’ın azabının geleceğini haber verdi. Çünkü bu dişi deve bir çiftleşme sonucunda değil bizzat Allah’a ait olarak yeryüzüne getirilmişti.
“وَاذْكُرُٓوا اِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَٓاءَ مِنْ بَعْدِ عَادٍ وَبَوَّاَكُمْ فِي الْاَرْضِ تَتَّخِذُونَ مِنْ سُهُولِهَا قُصُورًا وَتَنْحِتُونَ الْجِبَالَ بُيُوتًاۚ فَاذْكُرُٓوا اٰلَٓاءَ اللّٰهِ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ”
“Düşünün ki, (Allah) Âd kavminden sonra yerlerine sizi getirdi. Ve yeryüzünde sizi yerleştirdi: Onun düzlüklerinde saraylar yapıyorsunuz, dağlarında evler yontuyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde fesatçılar olarak karışıklık çıkarmayın.” (A’raf, 74) Burada Salih (a.s) Ad kavmine atıfta bulunarak onların emirlere uymadıklarında başlarına gelenleri de hatırlatmak istedi. Çünkü rahat bir yerde, ekilmesi kolay bir yerde yaşıyorlardı.
“قَالَ الْمَلَاُ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ لِلَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا لِمَنْ اٰمَنَ مِنْهُمْ اَتَعْلَمُونَ اَنَّ صَالِحًا مُرْسَلٌ مِنْ رَبِّه۪ۜ قَالُٓوا اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلَ بِه۪ مُؤْمِنُونَ”
“Kavminin ileri gelenlerinden büyüklük taslayanlar, içlerinden zayıf görülen inananlara dediler ki: Siz Salih'in, Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz? Onlar da ‘Şüphesiz biz onunla ne gönderilmişse ona inananlarız’, dediler.” (A’raf, 75) Büyüklük taslayarak içlerindeki zayıf gördükleri mü’minleri aşağılamaları sebebiyle ıslah olmayacakları ve Allah’ın azabını hak ettikleri anlaşıldı. Ayette sözü edilen mü’minlerin zayıf görülmesi onlar için bir övgüdür. Zira onlar kendi yaptıklarıyla değil, zalimlerin çirkin davranışlarından dolayı zayıf düşmüşlerdir. (اَتَعْلَمُونَ) “Biliyor musunuz?” alaycı bir sorudur. Salih’in peygamber olduğunu bildikleri halde mü’minlerle alay etmek için sormuşlardır. Onlar da hikmetli bir cevap vererek bildiklerini söylemişler, akıllı bir insanın mucize de getirdiği için onun hakkında şüphe duymayacağını söylemişlerdir.
“قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا بِالَّذ۪ٓي اٰمَنْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ”
“Büyüklük taslayanlar dediler ki: Biz de sizin iman ettiğiniz şeyi inkar ediyoruz.” (A’raf, 76) Keşşaf der ki: “Mü’minlerin verdiği cevap hikmet sahibi bir insana yaraşır. Kafirlerin verdiği cevap ise bir ahmak üslubudur.”
“فَعَقَرُوا النَّاقَةَ وَعَتَوْا عَنْ اَمْرِ رَبِّهِمْ وَقَالُوا يَا صَالِحُ ائْتِنَا بِمَا تَعِدُنَٓا اِنْ كُنْتَ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ”
“Ve böyle (diyerek) dişi deveyi yere yatırıp hunharca kestiler. Rablerinin buyruğuna burun kıvırıp sırt çevirdiler. Ve bununla da kalmayıp, ‘Ey Salih! Eğer gerçekten Allah’ın peygamberlerinden biriysen, haydi getir şu bizi korkutup durduğun azabı!’ dediler.” (A’raf, 77)
“فَاَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دَارِهِمْ جَاثِم۪ينَ”
“Bunun üzerine, onları şiddetli sarsıntı yakaladı ve evlerinde dizüstü çöktüler.” (A’raf, 78) Ayette geçen (رَّجْفَةُ) Cebrail’in haykırmasından kaynaklanan zelzele demektir. Normalde yeryüzü şiddetle sarsıldığında bir gürültü çıkar. Büyük toplardan çıkan gümbürtü sırasında da toprak sallanır.
“فَتَوَلّٰى عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ اَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَةَ رَبّ۪ي وَنَصَحْتُ لَكُمْ وَلٰكِنْ لَا تُحِبُّونَ النَّاصِح۪ينَ”
“Salih onlardan yüz çevirip şöyle dedi: ‘Ey kavmim! Ben size Rabbimin vahyettiklerini tamamen tebliğ ettim. Fakat siz öğüt verenleri sevmezsiniz!” (A’raf, 79)
Daha sonra deveyi öldürenler Salih peygamberi de öldürmeye karar verdiler. Çünkü doğru söylediğinden şüphe ediyorlardı. Eğer biz öleceksek bile bizden önce ölümü tatsın diye düşündüler. Onu yakalayıp ailesinin gözü önünde öldürmek için evine götürdüler. Ancak melekler gelip onların kafasını taşla ezdi. Arkadaşları dönmeyince diğerleri merak edip geldiler ve arkadaşlarının öldüğünü gördüler. O kişilerin aşiretleri Salih peygamberi öldürmek için geldiler. Diğeri de “Onu öldürmeyin. Azabın üç gün sonra geleceğini söyledi. Eğer doğru söylüyorsa azabı arttırmış olursunuz. Üç gün sonra bir şey olmazsa ona istediğinizi yaparsınız.” dediler. Bunun üzerine aşiretler geri döndü. Üç gün sonra kadın-erkek yüzleri sapsarı bir şekilde boyanmış gibi uyandılar. Azabın geldiğini anladılar. Öldürmek için Hz. Salih’i aradılar ancak O, bir aşiret reisine misafir olmuştu. Aşiret reisi müşrikti ama Salih peygamberi onlara teslim etmedi. İkinci gün yüzleri kıpkırmızı uyandılar. Üçüncü gün ise kömürle boyanmış gibi simsiyah uyandılar. Pazar gecesi Hz. Salih, Müslüman olanlarla birlikte Şam’a doğru yola koyuldu ve Filistin’deki Ramle şehrine indi. Bu arada Semud halkı da yere yatmış azabı bekliyorlardı ancak nereden geleceğini kestiremiyorlardı. Her tarafı korkunç bir gürültü sardı. Bu gürültüyle kalpleri durdu ve hepsi helak oldular. Hz. Salih’e inananlar dört bin kişiydi. Onları oradan çıkararak Hadramut’a götürdü. Buraya Hadramut adı verilmesinin sebebi de Hz. Salih’in burada ölmüş olmasıdır. Hadramut; ölüm geldi çattı demektir. Hz. Salih burada yirmi sene yaşadı ve öldüğünde elli sekiz yaşındaydı.
Allah bizi kötü ahlaktan, düşmanlıktan, azgınlıktan ve nifaktan korusun. Amin.
Tepkileriniz Nedir?






