LEYL SÛRESİ TEFSİRİ


Mekke döneminde nâzil olmuştur. Yirmi bir âyettir. Adını ilk âyetindeki “leyl” (gece) kelimesinden alır. Üslûp ve muhtevasından Mekke döneminin ilk yıllarında indiği anlaşılmaktadır. Tefsir kaynaklarında Leyl sûresinin, Mekke döneminde müslüman köleleri satın alıp âzat etmek suretiyle servetini Allah yolunda harcayan Hz. Ebû Bekir ile cimrilik yaparak malını ihtiyaç sahiplerinden esirgeyen Ümeyye b. Halef hakkında nâzil olduğu bildirilmektedir. Diğer bir rivayete göre ise sûre, fakir bir aileye yardımda bulunan İbnü’d-Dahdâh (Ebü’d-Dahdâh) adındaki sahâbî hakkında nâzil olmuştur.
LEYL SÛRESİ TEFSİRİ

وَالَّيْلِ اِذَا يَغْشٰىۙ

“Yemin olsun, bürüyüp örttüğünde geceye;” (Leyl, 1) Yüce Allah, burada -bilindiğinden ötürü- beraberinde herhangi bir mef'ûlü söz konusu etmemiştir. Gündüzü örtüp bürüdüğü zaman, diye açıklandığı gibi, yeri, mahlukatı; karanlığıyla her şeyi örtüp bürüdüğü ... diye de açıklanmıştır. Said, Katade'den şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Allah'ın ilk yarattığı nûr ve karanlıktır. Sonra onları birbirinden ayırdı. Karanlığı, geceleyin siyah ve karanlığı ile örtücü kıldı. Gündüzü de aydınlık ve görmeyi sağlayacak şekilde gündüzün kıldı.

Yani güneşi kuşatıp örttüğünde ve gizlediğinde geceye yemin ederim. Ya da karanlığı ile mahlukatı, cansızları, itaatkâr ve âsî her şeyi kapladığında geceye yemin ederim. Nitekim şâirin biri bu manada şöyle diyor:

“Karanlığı çökmüş gecenin, uykuda âsiler! İbadette Rabbine, uyur mu âbidler!”

وَالنَّهَارِ اِذَا تَجَلّٰىۙ

“Aydınlandığında gündüze;” (Leyl, 2) Açıldığı, netleştiği, göründüğü, gece karanlığından aydınlığı açık seçik bir şekilde fark edildiği zaman.

وَمَا خَلَقَ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۙ

“Erkeği ve dişiyi yaratan ilâhî kudrete ki,” (Leyl, 3) Erkeği ve dişiyi yaratana yemin ederim ki, üreme özelliği olan her türlü erkek ve dişi cinslerini yoktan var eden, kudreti yüce ve her şeye kadir olan yaratana yemin ederim. Bazılarına göre âyet metnindeki erkek ve dişiden maksat Hazret-i Âdem ve Hazret-i Havva (a.s)'dır. Bu anlayışa göre, erkek ve dişi kelimelerinin başlarındaki ”elif-lam" takısı ”ahd" içindir.

"Erkek ve dişi" ile neyin kastedildiği hususunda iki görüş vardır. Birincisine göre; kastedilen Âdem ile Havva'dır. Bu açıklamayı İbn Abbâs, el-Hasen ve el-Kelbî yapmıştır. İkinci görüşe göre Âdemoğullarından olsun, hayvanlardan olsun, bütün erkekler ve dişileri kastetmiştir. Çünkü Yüce Allah, onların türünden olan bütün erkek ve dişilerin yaratıcısıdır. Yüce Allah'ın dostu ve O'na itaat etmek gibi özellikleri dolayısıyla Âdemoğullarının bütün erkek ve dişilerinin kastedildiği, hayvanların kastedilmediği de söylenmiştir. Ayette erkek ve dişiye yapılan yemin, mahlukatın en kıymetlisi olan canlılara yemin etmek manasına gelir. Çünkü her canlı, ya erkektir yahut dişi...

اِنَّ سَعْيَكُمْ لَشَتّٰىۜ

“Çabalarınız elbette farklı farklıdır.” (Leyl, 4) Bu ifade, yukarıdaki yeminin cevabıdır. Âyet metninde yer alan ”şettâ" kelimesi, ”şetît" kelimesinin çoğulu olup dağınık, başka başka anlamlarına gelir. Buna göre âyetin manası; sizin çalışmanız, ameliniz, çabalarınız değişik değişiktir. Bazıları güzeldir, yararlıdır. Bazıları çirkindir, zararlıdır demek olur. Bir hadiste Rasûlüllah (s.a.v) şöyle buyurur: ”Her insan gider, kimisi nefsini satar ve onu azad eder, kimisi nefsini satar onu helak eder."

فَاَمَّا مَنْ اَعْطٰى وَاتَّقٰىۙ

“Artık kim cömert davranır, günah işlemekten sakınırsa;” (Leyl, 5) Artık malının üzerindeki hakları kim verir ve Allah’ın yasaklamış olduğu haramlardan sakınırsa ki, başa kakmak ve eziyet etmek bu haramların arasında yer almaktadır.

وَصَدَّقَ بِالْحُسْنٰىۙ

“Bunların güzel karşılığına da inanırsa;” (Leyl, 6) Abdullah b. Abbas, İkrime ve Mücahid'den nakledilen bir görüşe göre "En güzel olan"dan maksat, "Harcananın yerine Allah'ın vereceği şey"dir. Buna göre âyetin manası şöyledir: "Kim, harcananın karşılığının verileceğine inanırsa." Taberi de bu görüşü tercih etmektedir.

فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرٰىۜ

“Biz ona iyilik yollarını kolaylaştırırız.” (Leyl, 7) İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Zeyd b. Eslem: "Biz de onu en kolaya hazırlarız" âyetini açıklarken: "En kolaydan kasıt Cennettir" demiştir.

İbn Cerîr, Ebû Abdirrahman es-Sülemî'den bildirir: "Biz her şeyi bir kadere göre yarattık" âyeti nazil olduğu zaman adamın biri: "Yâ Resûlallah! Neden amel ediyoruz? Amellerimizle kazanacağımız bir şey için mi, yoksa bize yazılıp takdir edilmiş bir şey için mi?" diye sordu. Resûlullah (s.a.v): "Siz amellerinizi yapın. Her kişiye yolu kolaylaştırılacaktır. Kimine kolay olan kolaylaştırılırken, kimine zor olan kolaylaştırılacaktır" buyurdu.

وَاَمَّا مَنْ بَخِلَ وَاسْتَغْنٰىۙ

“Ama kim cimrilik eder, kendisiyle yetinirse;” (Leyl, 8) Bu âyeti Abdullah b. Abbas: "Kim de elinde bulunanla cimrilik eder ve kendisini ihtiyaçsız hissedecek olursa veya kim ihtiyacından fazla olan malı hakkında cimrilik eder ve Allah’a ihtiyacı yokmuş gibi davranacak olursa yahut "Kim, Allah kendisini zengin kıldığı halde zekatını vermeyerek cimrilik eder ve kendisini ihtiyaçsız hissedecek olursa." şekillerinde izah etmiştir.

Katade ise "Kim Allah'ın hakkı hususunda cimrilik eder ve kendisini Rabbine karşı ihtiyaçsız hissedecek olursa." şeklinde izah etmiştir.

وَكَذَّبَ بِالْحُسْنٰىۙ

“Güzel karşılığı da yalan sayarsa;” (Leyl, 9) Abdullah b. Abbas'a göre bundan maksat, "Harcananın yerine Allah'ın verdiği mal" demek, Katade'ye göre: "Allah'ın vermeyi vaadettiği güzel mükafaatlar", Dehhak ve Abdullah b. Abbas'a göre "Kelime-i Tevhid", Mücahid'e göre ise "Cennet'tir."

فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرٰى

“Biz onu zora sokarız.” (Leyl, 10) Kendisi tercih ettiği için cehenneme girmek ve onun öncesindeki azaplar gibi zora ve şiddete götürecek hasletleri ona hazırlarız. Zahiren bakılacak olursa âyet metnindeki ”sin" harfleri, itaat ve günah karşısında vaadedilen karşılığa işaret etmektedir. Bu da ancak beklenen ve daha sonra olacak olan âhiret hayatında gerçekleşecektir. Böylece vaad ve tehdit kelimelerinin başına ”sîn" harfi getirilmiştir ki, burada yapılan vaadin şu anda değil daha sonra olacak olduğuna delâlet etsin.

وَمَا يُغْن۪ي عَنْهُ مَالُـهُٓ اِذَا تَرَدّٰى

“Kabir çukuruna düştüğü zaman da malı kendisine hiç fayda vermez.” (Leyl, 11) Cimrilik eden ve Allah’a ihtiyacı yokmuş gibi davranan kimse helak olduğu zaman malı ona asla fayda vermeyecektir. Burada geçen "Helak olma" ifadesinden makat, Katade'ye göre cehenneme düşme"dir. Mücahid'e göre ise "ölmek"tir. Taberi birinci görüşü tercih etmiştir.

اِنَّ عَلَيْنَا لَلْهُدٰى

“Doğru yolu göstermek bize aittir.” (Leyl, 12) Allahü Teâlâ, insanlara sa'y-u gayretlerini ve netice açısından farklı farklı olduğunu bildirip, iyi ameller yapanlar için "yüsrâ"nın; kötü ameller yapanlar için de "usrâ"nın olduğunu beyan edince, insanlara, Kendisine düşen açıklama, yol gösterme, iyi şeylere teşvik, kötü şeylerden sakındırma iyiye-güzele sevk etme gibi şeyleri yerine getirdiğini haber vererek, "Şüphesiz doğru yolu göstermek bize aittir." buyurmuştur ki bu da, "Hikmetimiz gereği bize düşen, insanları ibadet için yarattığımızda, onlara nasıl ibadet edeceklerini beyan etmek ve yapmak suretiyle insanın itaatkar olduğu işleri, isyankar olduğu şeylerden ayırt etmektir. Çünkü Biz onlara fayda verip merhamet edelim ve onlara devamlı nimetleri arz edelim diye onları yarattık. Biz, hikmetimiz gereği üzerimize düşeni yerine getirdik" demektir.

وَاِنَّ لَنَا لَلْاٰخِرَةَ وَالْاُو۫لٰى

“Şüphesiz âhiret de dünya da bizimdir.” (Leyl, 13) Dünyada da, ahirette de her şey Bize aittir. Sizin, Bizim yol göstericiliğimiz ile yol bulmayı terk edişiniz, Bize zarar vermeyeceği gibi, o yolu bulmak suretiyle hidayete ermeniz de Bizim mülkümüze bir şey katmaz. Aksine bunun faydası da, zararı da size yöneliktir. Eğer isteseydik sizi, isyanlardan-inkarlardan cebren alıkoyardık. Çünkü dünya da, ahiret de Bizimdir. Fakat sizi, bu şekilde cebren isyanlardan alıkoymadık. Çünkü bu tarz, mükellefiyeti zedeler. Aksine Biz sizi, günahlardan ve yanlışlardan, açıklamak, bildirmek ve va'd-va'îdimizle alıkoymayı irade ettik.

فَأَنذَرْتُكُمْ نَارًا تَلَظَّى ﴿١٤﴾ لَا يَصْلَاهَا إِلَّا الْأَشْقَى ﴿١٥﴾ الَّذِي كَذَّبَ وَتَوَلَّى ﴿١٦﴾

“Böylece alev alev yanan bir ateşe karşı sizi uyarmış bulunuyorum. O ateşe ancak gerçeği yalan sayıp sırt çeviren isyankâr kişi girer.” (Leyl, 14-16) Ayetteki, “Telezzâ” tutuşan, alevlenen, cayır-cayır yanan manasınadır. Cehenneme "lezâ" ismi verilişi de bundandır. Hak Teâlâ böyle olan ateşin kim için hazırlandığını, "Ona en şâkî, en bedbaht olandan başkası girmez" ifadesiyle beyan etmiştir.

İbn Abbas (radıyallahü anh) bu ayet-i kerimenin, Hazret-i Muhammed (s.a.v)'i ve ondan önceki peygamberleri inkar eden Ümeyye b. Halef ve benzerleri hakkında nazil olduğunu söylemiştir. Ayetteki “eşkâ”, "şaki" (bedbaht) manasına gelir. Buna göre ayetteki mana, "Böyle olan ateşe, Allah'ın ayetlerini yalanlayıp, Allah'a itaattan yüz çevirdiği için, şâkî olan kafirden başkası girmeyecek" şeklinde olur.

وَسَيُجَنَّبُهَا الْأَتْقَى ﴿١٧﴾ الَّذِي يُؤْتِي مَالَهُ يَتَزَكَّى ﴿١٨﴾

“Malını Allah yolunda verip arınan takvâ ehli ise ondan (ateşten) uzak tutulur.” (Leyl, 17-18) Temizlenmek üzere yani riyâ ve gösteriş için değil, malının Allah katında bereketli ve artan bir mal olmasını isteyerek ya da günahlardan, cimriliğin ve malı elde tutmanın kirinden, pisliğinden temizlenmek üzere malını hayra veren onu çeşitli hayır ve hasenata sarf eden, küfür ve günaha düşmekten son derece kaçınan takva sahibi ondan uzak tutulur. Cehennemin sesini bile duymayacak biçimde ondan uzak tutulur. Böylesi iyi kimseler, ebediyyen kalmak üzere cehenneme girmeleri bir yana, onun etrafına bile yaklaştırılmazlar.

Günahları işleyip de küfürden kaçınan kimseye gelince, o mü'mindir. Ancak tevbe etmemiş, fâsık ve bedbaht bir mü'mindir. Böyle bir mü'min cehennemden uzak tutulmaz. Tam tersine kâfir kadar cehennemin hararetinin şiddetini tatmasa bile yine de oraya girer. Cehennemin yakıcılığını kâfir kadar hissetmeyişinin sebebi, cehennem tabakalarının üst tabakasında olmasından dolayıdır.

وَمَا لِأَحَدٍ عِندَهُ مِن نِّعْمَةٍ تُجْزَى ﴿١٩﴾ إِلَّا ابْتِغَاء وَجْهِ رَبِّهِ الْأَعْلَى ﴿٢٠﴾

“O öyle biridir ki, hiç kimsenin kendisi üzerinde karşılığını ödeyeceği bir hakkı olmadığı halde sırf Yüce Rabbinin rızâsını kazanmak için yardım eder.” (Leyl, 19-20) Yani Allah'tan başka hiç kimsenin yanında herhangi bir nimet ve ihsan yoktur ki, kendisine mükâfat olarak vermesi için ona yönelsin. Buna göre âyetin manası şöyle olur: Malını veren kimse bunu sadece Yüce Rabbinin zâtını ve rızasını talep ettiği için yapar. Malını, önceden verilmiş bir nimete mükâfat için vermez. Aksine Allahü Teâlâ kendisine emrettiği ve teşvik ettiği için" verir.

Bu âyet, Hz. Ebû Bekir es-Sıddîk (r.a) hakkında nazil olmuştur. Hz. Ebû Bekir, Hz. Bilâl-i Habeşî'yi satın almış ve kölelikten azad etmişti. Müşrikler: ”Ebû Bekir onu kendisine yapılmış bir iyilikten dolayı azad etti" deyince bu âyet-i kerime nazil oldu.

Burada takvanın sağlamış olduğu şerefe bakmak gerekir. Takva, nasıl da âzad edilmiş bir köleyi eşraf mertebesine yükseltmektedir. Dolayısıyla insanın sırf kupkuru nesebiyle övünmemesi gerekir. Çünkü böyle bir övünme insaf sınırlarını aşar. Yukarıda zikrolunanlardan anlaşıldığına göre, fazilet açısından en yüce verme, Allah rızası için olanıdır. Orta yollusu âhirette karşılığını almak üzere verilenidir. En düşüğü ise haram olmayan, mubah dünveyî bir amaçla verilenidir. Riyâ ve gösteriş için ya da başka bir amaçla verilene gelince, bu en aşağılık ve en çirkin olanıdır. Rasûlüllah (s.a.v) şöyle buyurur: ”Size bir iyilikte bulunana siz de karşılık veriniz. Verecek bir şey bulamazsanız o kişiye dua ediniz." Bu ifade, yapılan iyiliğe karşı iyilikte bulunmanın meşru ve övülen bir şey olduğunu fakat sırf Allah rızası için verilenin derecesinde ve seviyesinde olmadığını göstermektedir.

وَلَسَوْفَ يَرْضٰى

“Ve sonunda hoşnut da olacaktır.” (Leyl, 21) Bu ifade, gizli bir yeminin cevabıdır. Cümleyi şöyle tamamlamak mümkündür: Allah'a yemin ederim ki, vasıfları belirtilen bu takva sahibi kişi, mutlaka hoşnut olacaktır. Bu cümle, böyle bir kimsenin en güzel ve en mükemmel biçimde arzu ettiği şeylerin tümüne ulaşacağına dair verilmiş çok güzel bir vaaddir. Çünkü rıza ve hoşnutluk bununla gerçekleşir.

Âlimlerden birisi der ki: ”Allahü Teâlâ, o kişiden hoşnut olur, o da âhirette Yüce Allah'ın, yaptıklarının bir karşılığı olarak kendisine nasip edeceği cennet, keramet ve yakınlıktan dolayı hoşnut olur."

Bu vaad sadece iki kişiye inmiştir: Birisi, ”Pek yakında Rabbin sana verecek de hoşnut olacaksın" (Duhâ: 5) âyet-i kerimesi gereğince Rasûlüllah (s.a.v), bir diğeri de buradaki âyetin gereğince Hz. Ebû Bekir (r.a)' dir.

Leyl suresi tefsiri tamamlandı çok şükür. Okuyanlara güzel dersler vermesi ümidi ile…

Allah’a emanet olun.

Tepkileriniz Nedir?

like
24
dislike
0
love
8
funny
0
angry
0
sad
0
wow
2

Bir Yorum Yaz