İnşirah Suresinin Farklı Alimlerden Tefsiri


İnşirah Suresinin Farklı Alimlerden Tefsiri

اَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَۙ

“Senin kalbini açıp genişletmedik mi?” (İnşirah, 1) Yani biz senin göğsünü genişletmedik mi? Bu sayede göğsün, madde âlemi ile gayb âlemini kapsamadı mı? İstifâde ve ifâde melekelerini, içinde toplamadı mı? İşte bundan dolayı senin cismanî alâkaların, ruhanî melekelerin nurlarını kazanmaktan alıkoymadı; halkın maslahatlarıyla (iş) ilgilenmen, seni Hakk'ın şânına istiğraktan (dalmaktan) engellemez. Diğer bir görüşe göre ise, burada göğsün açılmasından kastedilen şudur: Rivâyet olunuyor ki, Peygamberimiz henüz çocuk iken, yahut Miraç gecesinde Cebrâîl, kendisine geldi ve kalbini çıkarıp yıkadı; sonra onu ilim ve îmân ile doldurdu. Sanki şöyle denildi: “Senin için göğsünü genişlettik.” İnşirah; göğsü genişletmek demektir. Âyette bu hakikatin sübutun (kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarmak), inkârı istifham ile ifâde edilmesi, şunu bildirmek içindir: bu hakikatin sübutu o kadar açıktır ki, hiçkimse, bu istifhama "Elbette ki!.." cevabından başka bir şey söyleyemez.

Peki neden kalp kelimesi değil de göğüs (صدر) kelimesi kullanılmıştır? Çünkü vesvesenin yeri, Hak Teâlâ'nın da, "O şeytan, insanların sadırlarına vesvese verir" (Nâs, 5) buyurduğu gibi, "sadr" (göğüs)dür. Binâenaleyh bu vesveseyi gidermek ve bunu, hayır duygularıyla değiştirmek, şerh-i sadr "Göğsü açmak"tır. Şüphesiz Hak Teâlâ, "şerh" işini, kalbe değil de, özellikle "sadr"a tahsis etmiştir. Muhammed b. Ali et-Tirmizî de şöyle der: Kalp, aklın ve marifetin (bilginin) yeridir. Şeytanın esas hedef kalesi olan göğse yönelir. Orada ufacık bir gedik buldu mu, oraya hücum eder, ordusunu oraya indirir ve orada gammı, kederi ve hırsı yayar. Böylece de kalp sıkışır, daralır: Ne taatında lezzet, ne İslâm'ında tat bulur. Kişi düşmanını ta baştan kovar, mağlup ederse, düşman engellenmiş, emniyet meydana gelmiş; göğsü genişlemiş ve ubudiyyetini kolayca ifa eder hale gelmiş olur.

Arkadaşlar bazen size de oluyor mu bilmiyorum ama yaptığınız ibadetten haz almama, sanki zorla ibadet ediyormuş gibi bir his geliyor. İşte böyle zamanlarda şeytanın bizimle uğraştığını bilmeliyiz ve o bizi mağlup etmeden biz onu mağlup etmeliyiz. Onun bizi mağlup etmesi demek cehennem demektir zira…

وَوَضَعْنَا عَنكَ وِزْرَكَ ﴿٢﴾ الَّذِي أَنقَضَ ظَهْرَكَ ﴿٣﴾

“Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı?” (İnşirah, 2-3) Peygamberimizin, peygamberlikten önce gördüğü işaret ve alametlerin kendisine ağır gelmesi ve bu yüzden üzülmesi ve kavminden olan inatçı kâfirlerin Müslüman olmaları için kendini helâk edercesine, uğraşması ve üzülmesidir. Bu yükün Peygamberimizden indirilmesi, ilâhî vahyi tebliğ için elinden gelen gayreti harcadıktan sonra bunun fazlasından bağışlanması, mazur sayılması ve din kurallarının kendisine öğretilmesidir. "Yük" (وِزْر), Câhiliyye Dönemindeki insanların, Hz. İbrahim (a.s)'in sünnetini değiştirmelerini, Hz. Peygamber (s.a.v)'in hoş görmeyişi manasınadır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v), Allah onu kuvvetlendirip de, "Şimdi İbrahim'in dinine uy" deyinceye kadar, onlara karşı çıkamıyordu. Bunlar, Hz. Peygamber (s.a.v)'e sanki kendi günahı gibi ağır gelen, ümmetinin günahlarıdır. Zira Hak Teâlâ, "Sen onların içinde olduğun sürece, Allah onlara azab etmeyecek" (Enfal, 33) buyurup da böylece dünyada onlara azab etmeyeceğine, Hz. Peygamber (s.a.v)'e garanti verip, öbür dünyada da onlara şefaat edebileceği va'dinde bulunmaya kadar, ümmeti hakkında ne yapacağını bilemiyordu.

وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَۜ

“Ve senin şanını yüceltmedik mi?” (İnşirah, 4) Bu ayet, âlimlerin bununla ilgili olarak söylediği, Hz. Peygamber (s.a.v)'in peygamber oluşu, yerde ve gökte meşhur oluşu, isminin Arş üzerine yazılışı, kelime-i şehadette ve tahiyyatta adının, Allah'ın adıyla birlikte zikredilişi, nâmının önceki kitablarda yer alışı; her tarafa yayılışı; kendisiyle peygamberliğin noktalanışı, hutbelerde, ezanlarda ve kitapların başlarında - sonlarında zikredilişi; "Allah ve Resulü razı edilmeye en müstehaktırlar" (Tevbe, 62); "Kim Allah ve Resulüne itaat ederse" (Nisa, 69); "Allah'a ve Resulüne itaat edin" (Nisa, 59) ve benzeri ayetlerde, Kur'ân-ı Kerim'de, isminin Allah'ın ismiyle birlikte zikredilişi; Hak Teâlâ diğer peygamberlere, "Ey Musa, ey İsa" diye isimleriyle seslenirken, ona, "Ey Resul, Ey Nebî" diye hitap edişi gibi şeylerin tümünü içine alır. Yine bu ayet, Cenâb-ı Hakk'ın, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i kalplerde, insanların zikrinden hoşlanır bir biçimde sokuşunu da içine alır. Bu Hak Teâlâ, "Rahman onlar için bir sevgi verir" (Meryem, 96) ayetinin beyan ettiği manadır. Buna göre Hak Teâlâ sanki şöyle demek istemiştir: "Alemi, sana tabi olanlar ve seni sevenlerle doldurdum. Hepsi de seni övüyor, sana salat-ü selam getiriyor ve sünnetini sürdürüyorlar. Hatta farz namazlardan herbirinin yanısıra mutlaka sünnet namazlar var. Binâenaleyh sana tabi olanlar, farzlar hususunda Benim emrime; sünnetler hususunda da senin emrine uyuyorlar. Çünkü, "Kim Resule uyarsa, Allah'a uymuş olur" (Nisa, 80) ve "Şüphesiz sana biat edenler, gerçekte Allah'a biat etmişlerdir" (Fetih, 10) sultanlar bile sana tabi olmaktan, yoluna gitmekten yüz çevirmemişlerdir. Kıraat alimleri, senin getirdiğin ayetleri ezberliyor; müfessirler, senin getirdiğin Furkan'ın manalarını tefsir ediyor; vaizler de senin öğütlerini tebliğ ediyorlar. Hatta alimler ve hükümdarlar, senin için hizmete üşüşüyor; kapılar ötesinden seni selamlıyor, yüzlerini senin "Ravza"nın toprağına sürüyor, şefaatini umuyorlar. Şu halde senin namın, şerefin, kıyamete kadar sürecektir.

فَإِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا ﴿٥﴾ إِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا ﴿٦﴾

“Demek ki zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Evet, doğrusu her güçlüğün yanında bir kolaylık var.” (İnşirah, 5-6) Ayetteki "iki kolaylık" ile dünya kolaylığı, yani beldelerin kolayca fethedilişi ile ahiret kolaylığı, yani cennet mükâfatının elde edilişi kastedilmiştir. Delili ise, Cenâb-ı Hakk'ın, "De ki: "Sizler, bizim için en güzel iki şeyden birisini bekleyip duruyorsunuz..." (Tevbe, 52) ayetidir ki, bu "en güzel iki şey" de, zaferler kazanmanın güzelliği ile (ölüm halinde) cennet mükâfatının elde edilmesidir. O halde, Hz. Peygamber (s.a.v)'in, "Bir zorluk, kesinlikle iki kolaylığı yenemeyecek..." ifadesinden kastedilen işte budur. Bu böyledir, zira dünyanın zorluğu, hem dünyanın hem de ahiretin kolaylığına nisbetle, işte ufacık ve az bir şey mesabesindedir.

فَاِذَا فَرَغْتَ فَانْصَبْۙ

“O halde önemli bir işi bitirince hemen diğerine koyul.” (İnşirah, 7) Katâde, Dahhâk ve Mukatil de, ayete, "Farz namazlarını bitirdiğinde, yaptığın duada, Rabbine sarıl ve talebin konusunda O'na yönel. O, sana verir" manasını vermişlerdir. Şa'bî de, "Teşehhüd'ü bitirince, (yani selam verince), dünyan ve ahiretin için dua et" manasını verirken, Mücâhid de, "Dünya işlerini bitirdiğinde, kalk ve namaz kıl..." demiştir. Abdullah ibn Mes'ûd da, "Farz namazlarını bitirdiğinde, gece namazı kılmaya kalk" manasını verirken, Hasan el-Basrî, "Savaşı bitirdiğinde. ibadet hususunda gayret göster..." der. Ali ibn Ebî Talha da, "Eğer sıhhatin yerinde ise, “Fensab” yani, boş zamanını ibadet ile geçirmek için kalk..." demiştir ki, bunun delili, rivayet edilen şu husustur. Şurayh, güreşen iki adama rastlar. Bunun üzerine, "Boş kalan, bu işle emrolunmadı... Çünkü Cenâb-ı Hak, "O halde, bir ibadeti bitirdiğinde, başka bir ibadete koyul..." buyurmuştur" der." Velhasıl ayetteki ifadelerle ibadetlerin birbirine eklenmeleri ve herhangi bir zamanın ibadetsiz olarak boş geçirilmemesi; birini bitirdiğinde diğerini yapmaya koyulması manası kastedilmiştir.

وَاِلٰى رَبِّكَ فَارْغَبْ

“Ve yalnız Rabbine yönel.” (İnşirah, 8) Yani tebliğden, yahut gazadan boş kaldığında, hemen ibadete koyul ve sana bahşettiğimiz eski nimetlere ve vaad ettiğimiz nimetlere şükür yetiştir. Diğer bir görüşe göre ise, namazını bitirdiğinde duaya koyul. Bir diğer görüşe göre ise, dünya işlerinden boş kalınca, namaza koyul. Ve yalnız Rabbine niyazda bulun; başkasından bir şey isteme; zîrâ senin yardımına ancak o gelebilir.

Çehreleri güzelleştiren ve yüzleri gözlerle süsleyen, dile açıklık ve net söz söyleme yeteneği veren Allah’a hamd olsun. Peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed’e (s.a.v) ve onun tertemiz ailesine kıyamete kadar sonsuz selam, saygı ve dualar olsun.

Allah’a emanet olun.

Tepkileriniz Nedir?

like
36
dislike
0
love
16
funny
1
angry
0
sad
0
wow
0

Bir Yorum Yaz